tarafından

PKK’nin elindeki esirleri alma yöntemi üzerine

PKK’nin elindeki esirleri alma yöntemi üzerine

ibrahim yaylalı /Eski PKK esiri

Taraf yazarı Payiz’in sorduğu bir soru üzerine PKK’nin elindeki esirleri alma yöntemi üzerine olan bu yazıyı hazırlama gereksinimi duydum.Yazıya geçmeden önce bir kaç gün önce bir ilk gerçekleşti.İnsan hakları derneği Amed şübesi PKK tarafından esir alınan kişilerle ilgili rapor hazırladı.Bu rapordan önemli bulduğum yerleri paylaştıktan sonra,Payiz ve önemli bulduğum sorusuna giriş yapacağım

Turistine kadar davalar açılır ve ajan ilan edilirler

İnsan hakları derneği 90 lı yıllardan başlayan ve günümüze kadar varan raporda şu verileri ortaya koyuyor.Öncelikle sayısal verileri ele aldığımızda 22 senede 73 kez esir alma olayı gerçekleşiyor.Bu yaşanan 73 kez esir alma olaylarında 85 ‘güvenlik’ görevlisi olmak üzere 248 kişi esir alındı.Senelere baktığımızda 1990-2010 arası 160 esir alma olayı gerçekleşiyorken,2011-2012 yılları arası 88 kişi esir alındı.Rapora göre yine meslek-görev ve sivil olmak üzere katogorilere bakıldığında,asker(60) polis(3) koruyucu (22) memur (28) işçi (60) siyasetçi (11) Turist (38) sivil (26) olduğunu görmekteyiz.
İnsan hakları derneğinin rapor ile ilgili analiz sonuçlarına geçtiğimizde,savaş taraflarının tavırlarına geçiliyor.Devletin duyarsız tavrı ortaya konuluyor.PKK’ nin cenevre sözleşmesinin gereklerini yerine getirdiği raporda belirtiliyor.PKK’nin esir aldığı kişilerle ilgili devletin duyarsız kaldığı gibi esir alınan kişilerin geri alınıp Türkiye’ye getirildiğinde çeşitli soruşturmalara maruz kaldığı hatta hatta ceza alarak hapishanelere konulduğu ortaya konuluyor.Raporda alınan bir çok turiste bile davalar açılarak ajan muamelesi yapıldığı ortaya konuluyor

İHH ve benzeri kurumlar PKK’nin elindeki esirleri almak isterler mi
Taraf yazarı Kurtuluş Payiz bu işi yaparsa siz yaparsınız diyor ve geçiyor İHH’nın yaptığı işleri saymaya; “Bu arkadaşları bulmak için tabir yerindeyse iz sürdük. Suriye’nin bütün köylerini şehirlerini aradık, muhaliflerle görüştük, devletin resmî kanallarıyla görüştük. Sonuçta bu arkadaşlara ulaşacak kanalları bulduk. İHH 20 yıldır insani diplomasi denen bir faaliyet de yürütüyor. Biz İHH olarak Bosna’da Libya’da Suriye’de Çeçenistan’da savaş sırasında kaybolan, esir alınan insanların özgürlüğü için çalışmalar da yapıyoruz. Bu çerçevede Suriye’nin elinde olan bazı İranlı insanlara da yardımcı olduk. Muhaliflerin elindeydiler, bırakılmaları için girişimlerimiz oldu ve çabalarımızda başarı sağladık.”

Yukarıdaki veciz sözleri söyledikten sonra da şu sözlerle bitiriyor “Bosna’da, Libya’da, Suriye’de ve Çeçenistan’da esir alınan insanların özgürlüğü için çalışan İHH, Türkiye’de kaçırılan kaymakam adayı, asker, polis ve korucular için de “sivil diplomasi” yürütmeli. Kaçırılanları kurtarmak için Esed’in karargâhına gidildiğine göre Kandil’e de gidilebilir. Zira gözüyaşlı annelerin tek ümidi şimdilik İHH görünüyor.

Aslına bakarsanız böyle bir çalışmada güven verir ve başarı sağlarsa elbette hepimimiz mutlu olur şükranlarımızı sunarız.

Kurtuluş Payiz’in görmediği, yada görmek istemediği ve İHH sen yapmazsan kimse yapamaz dediği dönemden bir sene önce 5′li bir heyet oluşturulmuş 08.08.2011 günü İstanbul’da, 30.08.2011 ve 20.09.2011 tarihlerinde ise Ankara’da PKK’nin elindeki esirlerin serbest bırakılmaları için çağrıları olmuştur. Yapılan çağrılarda oluşturulan heyetin esirleri almak için hazır olduğu ifade edilmiştir.

Spesifik bir indirgeme yaparsak, benimde içerisinde bulunduğum 94-95 yıllarında PKK gerillaları tarafından alınan esir gurubunu İHH değil, İHD- Mazlum-Der, ve aydınlardan kurulu heyet almıştı.Açıkcası öyle pekte kolay olmamıştı.Devletin bazı ayak oyunlarına ve zorlu koşullara rağmen ülkeye dönmemizi sağlamışlardı. Türkiye’ye döndükten sonra da başlarına gelmeyen kalmadı. Bizden sonra gerçekleşen bir çok esir alma olayında yine heyetleri oluşturan bu örgüt ve kurumlardı.

heyete pusu

Dersim’de Coşkun Kırandı’yi almaya gidenleri devlet az daha pusuya düşürüyordu.Ölümden son anda kurtuldular.Bilinmiyorsa diye söyleyeyim bu heyettede Ferhat Tunç( Sanatçı) Selahattin Demirtaş ( İHDdiyarbakır) Umur hozatlı(Sanatçı-Yönetmen) Mehdi Perinçek( İHD) bulunuyordu. Pusu yetmemiş olacak ki geldiklerinde gözaltına alınmışlardı.
Tabii dağlıca Heyetini de unutmamak gerekiyor,başlarına gelenlerle birlikte,basını hatırlayın,bakanların açıklamalarını hatırlayın,ve mahekemeleri unutmayın

Esir asker ailelerinin ağlamaktan kurumuş göz pınarları bir kere daha yaşlanmıştı,fakat insan hakları savunucularının yoğun cabaları sonucunda bu sefer sevinç gözyaşlarıydı o pınarları dolduran.Kurtuluş Payiz’in bir gazeteci olarak bunları bilmemesinin yolu yok,mutlaka bu durumdan haberdardır.Fakat bu durumu görmezden geldiği açıktır

Kendisini basın yoluyla da durumunu deklare eden bir heyet varken böylesi bir çıkış neyin nesidir bunu kendisine sormak lazım,şu şöyle dense idi var olan bir heyet var ve esir askerlerin gündeme getirilmesinde katkınız olacaktır,bu heyete İHH katkı sunamaz mı.Orada Payiz bir şeyler yapmaya çalışıyor açık ama bu sorunun cevabını yazının bütününe saklıyorum.

Ulusal-soven çitlere takılan bir kurum kızılay

Kurtuluş Payiz madem bu işe el attınız, İHH’ya sorumluluğunu hatırlattınız, bakınız Kızılay 1877′de “Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti”, 1923′de “Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti”, 1935′te “Türkiye Kızılay Cemiyeti”, 1947′de “Türkiye Kızılay Derneği” adını almıştır.

Kızılay resmi sitesinde “Kızılay, Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Topluluğu’nun temel ilkelerini paylaşır. Bunlar; insanlık, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik ilkeleridir. aynen böyle demektedir

Kızılay’ın tüzügündeki 7. maddesi f fıkrası aynen şunu diyor ‘Türk dost ve düşman savaş esirleri ile gözaltına alınanlarla, sığınmacı veya mültecilerin değiştirilmesine, aileleriyle haberleşmelerine, kayıpların aranmasına ve bu kişilere ait para, eşya ve diğer kıymetli evrakın ulaştırılmasına aracılık etmek ve bu hizmetleri yürütmek amacıyla gerekli haberleşme sistemleri ve birimleri oluşturmak.’ “(Türkkızılay sitesi)

Kızılay’a buyurun çağrı yapın, neden bu konuda Devleti/hükümeti harekete geçmeye çağırmıyorsunuz.Kızılay’ın tarihinde esirler ile ilgili çalışmalarını bulabilirsiniz.

Yakın tarihte gazetelere yansıyan hükümet ile İsrail’li asker alımında adını duyduk.Mesela kızılay’a sorun bu coğrafyada 90’lardan günümüze bir çok kez esir alma olayı yaşandı.
Neden evrensellik ilkesi ve tarafsızlık ilkesi yerine ulusal/soven çitlere takılıp hiç hareket etmediniz.Buna cevap bulduğunuzda hem kendi durumunuza bir cevap bulmuşken diğer kurumların dışarıda kahraman kesilirken neden burada ulusal/soven çitlere takıldığını göreceksiniz.

Birde orada tarafları bulacaksınız, hangi tarafları mı savaş devam etsin,yada barış gelsin diyen tarafları PKK nin elindeki esir devlet mensuplarını almak için caba gösterenlerle -göstermeyenler arasındaki kalın çizgi budur.Yada var olan cabayı büyütmek yerine hizip oluşturanlarla ,çabayı büyütmek isteyenler arasında büyük bir fark var.İşte bu yaklaşım senin savaşın yada barışın neresinde durduğunu belirleyen özdür.

Acaba bir zamanlar savaşın safında yer tutan kurumlar özeleştiri verirler mi

Payiz’in çağrısını bahane ederek bu tür kurumlara seslenmek istiyorum.İlk esirin alınma tarihi olan 90 yıllardan beridir neden sessizlik içerisinde yer aldınız ve neden tarafsızlığınızı yitirip savaş baronlarının tarafında yer aldınız,sizi korkularınız mı orada kalmanızı sağladı.Yoksa bilerek isteyerek savaş-rantının yanında saf tuttunuz.Yukarıdaki güven verme olgusuna o yüzden bilinçli değindim.Eğer korkularınız buna sebep olmuşsa samimi sekilde özleştiri verip durumunuzu anlatırsanız,elbette yanımızda yer alabilir çalışmalara katılabilirsiniz.

Fakat hem savaşın yanında yer alacak tarafını belirleyeceksin sonrada böylesi bir çalışmada yer alacaksın yok artık,gerçi böylesi bir şey yapmadıklarında onlarda bulundukları yeri terk edip yanımızda barış mücadelesine katkı olarak böylesi çabanın içerisine girmeyeceklerdir.

Bu bir samimiyet testidir

Elbette yukarıda adı geçen kurumlar, ben bu esir askerleri alayım diye bir çağrıda bulunmamışlardır. Payiz’in Taraf gazetesindeki İHH ‘ya bu çağrısı üzerine böylesi bir yazıyı ele aldım.Otuz senedir süren savaş sürecinde 73 defa esir alma durumu yaşanmıştır

Bu sorumuz şu iki kuruma olsun.birinci kurum Kızılay,ikinci kurum ise İHH olarak alalım.Böyle bir durum yok,yani her iki kurumda bu konuda esir askerleri almaya gidebilirim diye bir açıklama yapmış değiller.Payiz’in çağrısını duydular diyelim ve olumlu cevap verdiler diyelim.Her iki kurumuda biliyoruz ki ulusal çitlerimizin dışında kalan bölgelerde bir çok esir kurtarma girişimlerinde yer aldılar.Basından bu anlamda boy boy haberleride okuduk. Ortadoğu’dan-Afrika’ya taa fizanlara kadar gittiklerini bililyoruz.Asıl sorumuza gelecek olursak,tüm bu yardımları 30 senedir Ortadoğu’dan-fizana kadar götürüken ve bir çok esir takasına eşlik etmişken,peki buradaki kamuoyunu ve PKK ‘yi nasıl ikna etmeyi düşünüyorsunuz. Fizan Ortadoğu derken içerisinde yaşadığımız çoğrafyayı unuttuk mu diyeceksiniz.Kusurumuza bakmayın deyip verin cocuklarımızı mı demeyi düşünüyorsunuz
Doğru olarak demezler mi burası yol geçen hanı değil,yoldan geçene insan teslim etmiyoruz.Hele hele bir şekilde görmezden gelerek savaşta taraf durumuna düşmüş,savaşın safında yer tutmuş kuruma bu sekilde alınmış insanlar teslim edilebilir mi.

PKK takip ediliyorsa ki edildiğine inanıyorum,neden ya da hangi zamanlar esir alma yöntemine başvurmak zorunda kalıyor. Sistem,barış sürecinin önüne dinamit koyup, Kürt halkının sosyal yaşamı tehdit etme durumunu üst boyutlara tırmandırdığında, Kendi halkını koruma refleksiyle böylesi bir durum içerisine giriyor.Zaten PKK’nin açıklamaları da izlenirse bu açıkca görülecektir.

Devlet mensuplarının esir alınma durumları savaş tırmandırıldığında olduğuna göre.aynı parelelde hareket eden kurumların çağrısını doğal olarak ret edecektir.Doğal olarak böylesi bir durumun giderilmesi için,Kürt halkına yönelmiş saldırının geriye çekilmesi ve barış sürecinin dinamiğini geliştirecek çabalardan sonra jest olarak böylesi bir durum için hareket beklemek o zaman normal olacaktır.

PKK’ de Esir alma durumu bu durum düzeltilmedikçe bu şekilde devam edip gidecektir ta ki Kürt halkına saldırı yerine doğuştan gelen haklarının teslim edilinceye kadar,bu en doğal insan hakkıdır.Tüm esirleri alma girişimleride doğal olarak barış sürecine katkı sunmalıdır.Yoksa tamam bugun hiç bir etliye sütlüye karışmadan her şeyi herkesden kaçırarak esirleri aldınız ve ailelerine kavusturdunuz,elbette lokal olarak bir kaç ailenin gözyaşı diner.
Bir halkın haklarının gasbı ortada olduğu sürece yeni yeni ailelerin göz yaşına boğulmasının önünü nasıl alacaksınız,bügün annelerin gözyaşları dindi,yarın bu durum düzelmediği sürece aynı durum sürüp gitmeyecek midir.Bu duruma birde böyle bakmayı denemek lazım, barışın parelinde gelişecek düşünce ve eylem bu coğrafyaya neleri kazandırabileceğini taahhül edebiliyor muyuz.

Bu zamana kadar süren savaş politikalarının ortaya çıkardığı iklim ortadadır.Bu durumu yukarıda biraz işlemeye çalıştım.Artık barışa su kadar ekmek kadar ihtiyacımız olduğu apaçık ortada değil mi.Savaş günden güne vicdanlarımızı sağırlaştırırken kardeşin kardeşe yabancılaşmasını derinleştiriken,barış ise bu coğrafyanın en büyük zenginliği olan zengin bir çiçek bahçesi gibi olan halklarımızın yanyana yaşamasını sonsuz kılacaktır.Bir kere daha herkesin durduğu yerin neye hizmet ettiğini düşünme zamanıdır

Yorum bırakın