İlk esir alma olayı/Yener Soylu

“Özgürlük hareketinin sayesinde çeşitli uluslararası kuruluşlara yaptığım başvuru neticesinde uluslararası Kızılhaç arabuluculuğuyla serbest bırakıldım. Ancak serbest bırakıldıktan sonra, Türkiye’ye tekrar iade edildiğimde beni yanına çağıran jandarma komutanının neden ölmediğim, neden öldürülmediğim ve serbest bırakıldığım konusunda yoğun baskılarıyla karşılaştım.


İLK ESİR ASKER ALMA OLAYI 

PKK ilk defa 1991 yılında Şırnak/Gundıkê mele karakol komutanlığında görevli Yener Soylu’yu  Van-Tatvan Karayolu Şapur mevkiinde yol kontrolü yapan gerillalar tarafından esir alındı

Uluslararası Kızılhaç aracılığıyla serbest bırakıldı,Türkiye’ye geri döndü görevine iade edilen Soylu tüm bu yaşadıklarından sonra,devlet görevlileri tarafından rahatsız edilmeye başlanır,kendisi bu süreci söyle dile getiriyor”Bu göreve iade edilmemin ardından, Türkiye Kürdistan’ın da yürütülmekte olan kirli savaş’ın ve buna karar vererek ordudaki görevimden firar ederek ayrıldım!.. ”

“Avrupa’ya çıkarak Mülteciliği tercih ettim! Deyim yerindeyse bir daha geri dönmeyecek bir sevgi’nin anısını ilmik ilmik, dokumak gibidir Mültecilik… O nedenle büyük üzüntü ve acı kaynağıdır sürgünde Mültecilik bende!.. (ys) “

Yener Soylu Kızılhaç’ın 92’de serbest bırakmasından sonra bir süre Türkiye’de kaldıktan sonra yapılan baskılara dayanamayarak Avrupa2ya çıkmak zorunda kaldı.Şu an İsviçre’de yaşamını sürdürmektedir

Nurhakdağı internet gazteciliğinin  Yener Soylu ile yapmış olduğu röportajı olduğu gibi yayınlıyoruz…

 

BASINDA YENER SOYLU’YA AİT HABERLER

basında nasıl yer buldu…

 

 

NURHAKDAĞI İNTERNET GAZETESİ 

İsviçre’de Mülteci olarak yaşamını sürdüren ve 1991 tarihinde, Şırnak/Gundîkê Melê Karakol Komutanlığı görevini sürdürdüğü sırada ARGK gerillalarına esir düşen Astsubay Yener Soylu, Uluslararası Kızıl Haç Teşkilatı aracılığı ile 1992 tarihinde serbest bırakıldı. Ancak Soylu rahat bırakılmadı. Bu kezde ordu tarafından sorguya alındı. Sürdürülen bu kirli savaşı sorgulamaya başlayan Soylu, gelen baskıları daha fazla kaldıramadığı için firar ederek, yurtdışına çıkma kararı alır…

Kendisi ile Mülteci olarak birlikte kaldığımız Kanton’un Chur kentinde, bir Kürt Sinema Yönetmen ve aydın’ın, sunum yaptığı Panel’de yolumuz kesişti! O, ilk söyleşi teklifimize; cesur yüreyiğle, bizi kırmadı ve olur dedi. Mayıs ayın ortası kar yağarken, bizde Alp Dağı eteklerinde kısa ama öz cevaplarla söyleşimizi gerçekleştirdik!..

 

— Öncelikli olarak sizi tanıyabilir miyiz?


Ben, eski Astsubay Yener Soylu’yum! Rus şair’i Aleksandar Puşkin’in Osmanlı mevzisinin nihaî kuşatmasına katıldığı çökme ağaçlarıyla kaplı Soğanlı ve Allahû Ekber dağları’nın bulunduğu Erzurumlu, Şenkaya İlçesi VAGAVER köyündenim…
Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulu’nun mezunu olarak, ordu da çeşitli görevlerde yer aldım. Bir dönem PKK’nin ARGK gerillaları tarafından esir alındım…
Ülkemiz de var olan sorunların en önemlilerinden Kürt sorunuyla böylece tanışmış oldum!..
Gördüm ki, Türkiye’nin aydınlanma sürecinde kendi gerçekliğine uzanan bir önderlik hareketi var! Esaret süreci sonrası göreve iade edildim!..


— Yurtdışına çıkma nedeninizden kısaca bahsedebilir misiniz?


Bu göreve iade edilmemin ardından, Türkiye Kürdistan’ın da yürütülmekte olan kirli savaş’ın ve buna karar vererek ordudaki görevimden firar ederek ayrıldım!..
Avrupa’ya çıkarak Mülteciliği tercih ettim! Deyim yerindeyse bir daha geri dönmeyecek bir sevgi’nin anısını ilmik ilmik, dokumak gibidir Mültecilik… O nedenle büyük üzüntü ve acı kaynağıdır sürgünde Mültecilik bende!..

 

— Türkiye, Kürdistan’ın da yürütülmekte olan savaş’a dair neler düşünüyorsunuz?


Seneler geçti hâlâ’dır ki, ülkemizde var olan düşük yoğunluklu -ya da yoğunluklu denilir- işte var olan savaş devam ediyor… AKP Hükümetî sahte İslamî söylemle, sömürgeciliği, ücret köleliğine, cinsiyet ayrımcılığına, hiyerarşi ve kirli savaşı sürdürmenin araçlarından biri olarak karşımızda duruyor.
Artık, onurlu, iddia’lı Önderlik yeteneği olan, sosyal, siyasal, sade ve toplumsal hayatın, her alanında hissedilen Kürtlerin varoluş gerçekliğini görmezden gelemeyiz!..

 

— 12 Haziran seçimleriyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?


Bu sorunuza cevap vermeden önce şunu belirtmek isterim ki; şimdi hele hele, ‘demokratik açılım’ anlayışı temelinde, alınacak olan kararlar, Kürt halkınındır, onun öncü gücü tarafından kabul edilecek düzeyde olmaz ise, uygulama şansı da olmayacak demektir.
Savaş’ta anlamsız ısrar, meşru savunma güçlerine yönelimler, inkâr ve imha amaçlıdır. Anlamaktan zorlanıyorsak; yol göstericidir. Kutsal kitaplar derki; “Yeryüzünde olan bu renga renk şeyleri, “O” sizin için yaratmıştır. Şüphe yok ki, bundan da öğüt alan kimseler için ibret vardır!” Yani her kültür kökeni coştuğu bir renktir. Her rengin bambaşka bir heycanı vardır.
İçimizde olsun, dışımızda olsun, kültür jenosidine dur denilebilmelidir. Semavi dinlerin yaşam felsefesinde bu vardır. Gerisi sahte söylemden ibarettir. Ve Hülle’dir…

Ülke, 12 Haziran seçimlerine gidiyor. Bugüne kadar yaprak kıpırdamamış…
Kürtler için olsun, Ermeni meselesi için olsun, dini azınlıklar konusunda olsun, neden ve sonuç arasında doğru ilişkiler kurmak, hiçbir zaman devletin işine gelmedi!.. Sekiz yıldır AKP öncülüğünde, CHP’dir, MHP’dir, o mirasın temsilcileri olarak, yaşamın merkezi olan kadınlarımızı bile, bataklığın merkezi haline getirerek, sistemin kölelik düzeyine, kadınlarımız üzerinden ahlaksızca yansıtmaktan çekinmemektedirler!..
Türkiyemizde, burjuva oligarklar, çirkin temelde, kaostan ve savaştan nemalanmaya devam ediyorlar. Sosyolojik dokunun tahribata uğratılması gerçeği karşımıza; kurtulan anneyle yitip giden anne’yi çıkartır. Kurtulan anne, Önderliğin onurlu ve derin müdahalesiyle özgürlük savaşçılarını temsil eder.

— Bu arada Türkiye kökenli aydınlar hakkında neler düşünüyorsunuz…


Bu konuya geleyim… Şimdi tabiî birazda savaş’ın kıyıcılığı bununla sınırlı değildir. Elbette, bunun malî yükü de var. Topraklarımızın verimsizleşip, çölleşmesi var. Tabiat ana, Türkiye, Kürdistan’ın da metre karesine varana kadar bombalanarak, büyük bir çevre felaketine, devlet ve AKP eliyle davetiye çıkartıyor!..
Dolayısıyla, Avrupa Birliği ile verilen ekolojik denge protokolü sözleşmesi lağvediliyor.
Ülkemizde aydın canavarlığının matematiksel inceliğiyle, bu duruma alkış tutuyor… Sadece insanın değil; dünya üzerindeki herşeyin gerçek yüzü, kendisine ihtiyaç duyulduğunda ortaya çıkar. Bu unutulmamalıdır!..

 

— Ülke’ye ve halklarımıza yönelik mesajlarınız var mı?


Şunu belirtmeden edemeyeceğim; esasen mücizelerin ve sırların, macera ve coşkuların, şark ve garbın buluştuğu, ırkların ve dillerin karıştığı, ama birbirin içinde erimediği, bir Türkiye için, ‘Emek, Barış, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’ çatısı altında birleşelim… Çağrım halklarımıza bu yönlüdür.
Yoksa, AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin mevcut duruşuyla, tunelin ucunda ışık yok! Sadece karşı yönden gelen bir tren var!..

 

— Yaşadığınız ülke de, yani İsviçre’de, karşılaştığınız sorunlarınla ilgili mesajlarınızı alabilir miyim?


Ben, bu sorunuzu da benimsiyorum ve anlamlı buluyorum…


Son olarak; İsviçre de yaşayan göçmenler olarak, sorunlarımız var, değinmek isterim. Şöyle ki; sevgi eğitici bir güçtür. Her kültürün özünde, bir dizi inanç yatar. Bazı davranış çizgilerini, kendileriyle özdeşleştiren toplumlar, bunları normal davranış standartları olarak, toplumsal bakımdan arzu edilebilir, tercih edilebilir, övgüye laik vede beklentilere özgü sayarlar.
İslami örf ve adet ilkeleriyle kuşatılmış Türkiye kökenli göçmenler olarak, Avrupa kamu hukuku’nu, siyasal ve sosyal eşitlik ilkeleriyle, ters düşmemiz söz-konusudur.
Böylece uyum sorunu yumaklar halinde büyüyerek devam etmektedir. Elbette, bu durum her iki toplum açısından da büyük bir handikaptır. Bu uyum sorunun sarmalını, sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturabilmek adına, şahsınızda, aracılığınızla, İsviçre Kültür Bakanlığı’nı saygılarımla göreve davet ediyorum…

Yapmış olduğunuz söyleşi için size teşekkür eder, başarılar dilerim…

 

Biz Nurhakdağı internet gazetesi olarak, zaman ayırıp bizimle böylesi güzel bir söyleşi gerçekleştirdiğiniz için, dostlarımız ve okuyucularımız adına size çok teşekkür ediyoruz. Ve yaşamınızda umutlu olmanızı dileriz…

 

****************

 

 

ELÊ’DE NAPALM-B KULLANILDI

 

BRÜKSEL

 

Güncellenme : 03.11.2011 09:20

 

PKK’nin alıkoyduğu ve 1992’de bıraktığı eski Astsubay Yener Soylu, Çelê’de Napalm-B  bombalarının kullanıldığını söyledi: ‘Aynı bomba biz esirken Bestler’de de kullanıldı’

FOTOĞRAFLAR GÖSTERİYOR

Çelê’de yaşamını yitiren PKK’lilerin kimyasal silahlarla öldürüldüğü iddiası gündemdeki yerini korurken, çarpıcı bir iddia da eski Astsubay Yener Soylu’dan geldi. 1991’de Şirnex’te PKK’lilerce alıkonulan ve 1992’de serbest bırakılan Soylu, yanmış ve kömürleşmiş cenazelerden hareketle Napalm-B silahının kullanıldığını söyledi.

GÖTÜRMESELERDİ ÖLÜRDÜNÜZ!

Soylu, şimdiye kadar bilinmeyen bir olayı da anlattı: “PKK bizi serbest bıraktıktan sonra Amed’de 7. Kolordu’da bize bazı görüntüleri izlettirdiler. Bir askeri yetkili bize, ‘Siz şanslıymışsınız, PKK’lılar sizi oradan erken götürdü. Yoksa ölürdünüz. Bu gördüğünüz bomba Napalm-B bombasıdır, oradan hiç kimse kurtulamaz’ dedi.”

‘Çelê’de Napalm-B kullanıldı’

Çelê’de 22-24 Ekim tarihleri arasında Geliyê Tiyarê bölgesinde yaşanan çatışma PKK’lilerin TSK’nin napalm bombası ve kimyasal silahlar kullanması nedeniyle yaşamını yitirdiği iddiası gündemdeki yerini korurken, çarpıcı bir iddia da eski Astsubay Yener Soylu’dan geldi.

1991’in son bahar aylarında Şirnex Gundikê Melê’de (Balveren) PKK’liler tarafından alıkonulan Soylu, 1992’nin bahar aylarında bırakılmıştı. Daha sonra kendisine yönelik baskılar nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Soylu, önceki gün ROJ TV’ye özel açıklamalarda bulundu.

Çelê’deki çatışmada kimyasal silahların kullanıldığı yönündeki iddiayı değerlendiren Soylu, parçalanmış ve kömürleşmiş cenaze fotoğrafları ile çatışma bölgesinden yansıyan görüntülerden hareketle Napalm-B silahının kullanıldığını söyledi. Soylu, “Bu fotoğraflar ve görüntüler bunu net olarak ortaya koyuyor. Napalm-B silahı NATO entanterinde bulunuyor. Kullanımı yasak silahlardandır ve Napalm bombasının daha da geliştirilmiş biçimidir. Isı ve yakma oranı daha yüksektir” şeklinde konuştu.

Bestler-Dereler’de napalm kullanıldı

Soylu, bu iddiasına destek olarak da şimdiye kadar bilinmeyen bir olayı anlattı. Soylu, PKK’nin kendisini ve beraberindeki diğer alıkonulan askerleri serbest bıraktıktan sonra Amed’e 7. Kolordu’ya götürüldüklerini belirterek, şöyle konuştu: “Bizi askeri üsse getirdikten sonra bazı görüntüleri izlettirdiler. 1992’deydi. Görüntülerde bazı bombaların kullanıldığı anlaşılıyordu. Orada bulunan bir askeri yetkili bize, şunu söyledi: ‘Siz şanslıymışsınız, o bölgeden kurtulmuşsunuz, PKK’lılar sizi oradan götürdüler. Yoksa siz de ölürdünüz. Bu gördüğünüz bomba Napalm-B bombasıdır, orada hiçkimse kurtulamaz. Ama sizin şansınız varmış, sizi oradan erkenden çıkarmışlar.’ Askeri yetkilinin bahsettiği bölge Bestler-Dereler bölgesiydi. Orada Napalm-B bombası kullanıldığını o zaman öğrendim, daha sonra bu bombanın ne tür bir şey olduğunu araştırdım. Bugün de Çukurca’daki görüntüleri görünce aynı bomba olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Buna karşı bölgesel bir konferans yapılmalı. Yasak silahlara karşı bir konferans yapılmalı.”

İki ‘savaş suçu’

Soylu’nun açıklamalarıyla bir “savaş suçu” iddiası daha ortaya çıkmış oluyor. Hem alıkonulan askerlerin hayatı hiçe sayılarak ölümcül operasyonların düzenlenmesi hem de Napalm-B bombasının kullanılması, iki açıdan da “savaş suçu” olarak değerlendiriliyor.





*************/***********/********

Eski Astsubaydan arabuluculuk için KCK’ye mektup

Yener Soylu, 1991 yılında Şırnak’ta Jandarma Karakolu komutanıyken esir alınmıştı. Yıllar sonra o günleri ANF’ye anlatan Soylu, PKK gerillalarının elinde esir bulunduğu ilk günlerde Cudi Dağı’nda sorumlu olan Erdal ismindeki gerilla komutanının yüzüne Cenevre Sözleşmesi’ni okuduğunu hatırlattı.

17/08/2011 – 12:17

1:1 1:1,2 1:1,5

1991 yılında ARGK gerillaları tarafından Şırnak’da esir alınan ve sekiz ay sonra serbest bırakılan eski astsubay Yener Soylu, Muş-Kulp karayolunda esir alınan iki asker, bir yedek kaymakam ve bir sağlık teknisyeni için arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu söyledi. KCK’ye mektup gönderen Soylu “Cenevre Sözleşmesi kapsamında müdahil olmak istiyorum” dedi.

Yener Soylu, 1991 yılında Şırnak’ta Jandarma Karakolu komutanıyken esir alınmıştı. Yıllar sonra o günleri ANF’ye anlatan Soylu, PKK gerillalarının elinde esir bulunduğu ilk günlerde Cudi Dağı’nda sorumlu olan Erdal ismindeki gerilla komutanının yüzüne Cenevre Sözleşmesi’ni okuduğunu hatırlattı. İlk kez o zaman Cenevre anlaşmasından haberdar olduğunu söyleyerek serbest bırakılması sürecini ise şöyle anlattı:

“Özgürlük hareketinin sayesinde çeşitli uluslararası kuruluşlara yaptığım başvuru neticesinde uluslararası Kızılhaç arabuluculuğuyla serbest bırakıldım. Ancak serbest bırakıldıktan sonra, Türkiye’ye tekrar iade edildiğimde beni yanına çağıran jandarma komutanının neden ölmediğim, neden öldürülmediğim ve serbest bırakıldığım konusunda yoğun baskılarıyla karşılaştım.

Baskılar sonucunda da Türkiye Kürdistan’ında sürmekte olan kirli savaşın reddine karar vererek yurt dışına çıkmayı tercih ettim ve 18 yıldır İsviçre’deyim. Bu kirli savaşın hala devam ediyor olması bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu nedenle yaklaşımımın savaşın insani temelde sonlandırılmasına katkı sunacağına inanıyorum.”

12 Ağustos 2011 günü Muş-Kulp karayolunda kaçırılan iki asker, bir yedek kaymakam ve bir sağlık teknisyeninin serbest bırakılması için arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu belirten Soylu, konuya ilişkin KCK’ye de bir mektup gönderdi. Geçmişte, esir asker vakalarında görüldüğü gibi Türk hükümetinin uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmediğini hatırlatan Yener “Benimkisi hümaniter bir yaklaşım” dedi.

İşte Yener Soylu’un KCK Yürütme Konseyine yolladığı mektup:

“10 ve 16 Ağustos tarihlerinde, bireysel bir tasarrufu insani bir zemine yayarak Türkiye Kürdistan’ında varolan kirli savaşa karşı mücadele askeri temelde taraf olan Meşru Savunma Güçleri (HPG) tarafından yol kontrolleri şeklinde gerçekleştirilen eylemlerde tutuklanarak savaş esiri konumuna alınan Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve devleti, savaş kurumları mensuplarının uluslararası düzeyde güvencenin sağlandığı bir ortamda salıverilmeleri için tutum belirlemiş bulundum.

Uluslararası Cenevre Konvansiyonu, başvuru sahibinin; savaşan gücün siyasi ve askeri konseyince hangi düzeyde ciddiye alındığını ve böylesi bir girişimin insani temelde 3’üncü Cenevre antlaşmasına tarihi ve siyasi acıdan sunacağı katkının ne olacağına dair, teminat sahibi olmak isteyeceklerdir.

PKK mücadelesi tarihinin öğretisi samimiyetinin bağlayıcılığına dair olan inancımla böylesi bir tutum ve girişimin sahibi olmayı eski bir Astsubay olarak esas aldım. Ve bunu talebe dönüştürdüm. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Uluslar arası Cenevre Konvansiyonu sözleşmeleri de dikkate alındığında, önerimin konseyinizin değerlendirmelerine sunumunu ve alınacak olan karara dair açıklamalarınızı saygılarımla arz ve talep ederim.”

ANF NEWS AGENCY

Yorum bırakın