94-95 PKK nin aldığı esirler

94-95′ ARASINDA ESİR ALINAN ASKERLER

İlk toplu şekilde ve heyet ile bırakılan esir gurubuydu. Milletvekillerinden tutunda,sivil toplum örgütlerine(İHD,Mazlum-Der) içerisinde aydınlarında olduğu bir heyettir.Bilindik bir karşılama oldu,milletvekili hain ilan edildi, askerlerede keşke ölse gelmese yorumları siyasetçilerden duyuldu.Dönemin başbakanı ve çalışma bakanıda buna dahildir…

Olusturulan heyet Üyeleri

*****

Mazlum-Der :İhsan Arslan

İHD:Akın Birdal

TBMM  milletvekili: Fethullah Erbaş

******

Basın böyle yer verdi…

“Refah Partisi Van Milletvekili Fethullah Erbaş, yardım etmeyi kabul eder. PKK’nın “Erbaş gelsin, askerleri vereceğiz.” açıklamasının (…) PKK’ne (es)yakın bir gazetede yayımlanması üzerine ailelerin ümidi daha da artar. PKK kamplarının yolu tutulur askerleri geri almak için. Ve nihayet Türkiye’ye döner askerler. Fakat Erbaş, ‘hainlikle’ suçlanır Meclis çatısı altında. Askerlere de aynı gözle bakılmaya başlanır. “(aksiyon)

“18 ay PKK kamplarında kalıp bir askerlik daha yaptılar, ülkeye döndüklerinde sevinçle karşılanmayı bekliyorlardı. Ama umduklarını bulamadılar. “Niye şehit olmadın, Niçin PKK’ya esir oldun?” soruları uzayıp gitti. Gazi unvanı almayı bekleyen askerler, hem devletin hem de çevrenin tepkisiyle karşılaştı. Hainlikle suçlananlar oldu. Bu dokuz askerin birçoğuna iş verilmedi. Kimi psikolojik tedavi gördü, kimi ise içine kapandı. Türkiye’ye dönen askerler, aradan geçen yıllara rağmen hayata hâlâ dönemediler.”(age)

kronoloji tarihe göre oluşturulmuştur

****

1) Mustafa Özülker- Uludere Kele Memed (94)

2) ibrahim yaylalı- Uludere Kele memed(eylül-94)

3) Ramazan  çelik -Şemdinli Ortaklar Karakolu(15 Haziran 1995)

4) Mehmet Sıkılgan- Şemdinli Ortaklar Karakolu (15 Haziran 1995)

5) Tuncay Kavaklıoğlu- Şemdinli Ortaklar Karakolu (15Haziran 1995)

6) Hakan Pusat Şemdinli- Ortaklar Karakolu(15Haziran 1995)

7) Sedat Ağca

8) Teyfik Öztürk-Şemdinli’nin Kayalar köyü

9) İsmail Başaran- Şemdinli Ortaklar Karakolu(15Haziran 1995)

10) Alaettin Sürer ?

********

Basın böyle yer verdi…

Türkiye’ye döndüler, hayata dönemediler

aksiyon.com.tr
PKK’nın 12 yıl önce kaçırdığı askerler normal hayata bir türlü dönemedi. Psikolojik tedavi göreni de var, iş bulamayanı da… Devletin kendilerine sahip çıkmasını bekliyorlar hâlâ… Aksiyon o askerlerle konuştu.

PKK tarafından kaçırılıp önceki pazar günü serbest bırakılan 8 askeri konuşmaya devam ediyor Türkiye. Cumhurbaşkanı ve hükümetin sessiz sedasız yürüttüğü diplomasi trafiği sonrasında askerler, iki hafta içinde ülkeye döndü. Ne var ki 1995’te yaşanan benzer olayda, askerler bu kadar şanslı değildi. PKK tarafından kaçırılan 9 asker, (…) örgütünün elinde 18 aya yakın tutsak kalmıştı. Dönemin yetkilileri kaçırma olayını görmezden geldi, askerleri kurtarmak için girişimde bulunan çıkmadı. Aileler uzun süre çocuklarının yaşadığından bile haberdar değildi. Ta bir gazetecinin PKK kamplarında devletin bulamadığı askerleri bulmasına kadar.

NİYE ŞEHİT OLMADIN? NİÇİN ESİR OLDUN?

Aileler, çocuklarını kurtarmaları için siyasi partilerin kapılarını aşındırdı uzun süre. Herkes bu kurtarma çabalarına mesafeli yaklaştı. Ümitlerini yitirmek üzereydi ki aileler, Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın “Orada bırakacak değiliz.” demesiyle umutlar yeniden yeşerdi. (…) örgütünün Kuzey Irak’taki kamplarına kadar katır sırtında gidildi. Fethullah Erbaş, Akın Birdal, İhsan Arslan’dan oluşan heyetin temasları sonrasında askerler serbest bırakıldı.

18 ay PKK kamplarında kalıp bir askerlik daha yaptılar, ülkeye döndüklerinde sevinçle karşılanmayı bekliyorlardı. Ama umduklarını bulamadılar. “Niye şehit olmadın, Niçin PKK’ya esir oldun?” soruları uzayıp gitti. Gazi unvanı almayı bekleyen askerler, hem devletin hem de çevrenin tepkisiyle karşılaştı. Hainlikle suçlananlar oldu. Bu dokuz askerin birçoğuna iş verilmedi. Kimi psikolojik tedavi gördü, kimi ise içine kapandı. Türkiye’ye dönen askerler, aradan geçen yıllara rağmen hayata hâlâ dönemediler.

PKK’nın elinden kurtulduktan sonra hayatını yoluna koymaya çalışan askerlerin çoğunun hikâyesi birbirine benziyor.

Takvimler 14 Haziran 1995’i gösteriyordu. Her er ve erbaş gibi Şemdinli Ortaklar Karakolu’nda görev yapan askerler de günlerinin bir an önce bitmesi için şafak sayıyordu. Hava kararıp saatler 21.40’ı gösterdiğinde, (…)in saldırısı başladı. Baskının olduğu gece karakolda nöbet tutan erlerden Hakan Pusat, “Her taraftan mermi geliyordu. Biz de onların geldiği yerlere atıyorduk. Ama karanlığa ateş ediyorduk.” diyor.

ASKERLER UYKUDA YAKALANDI

Ortaklar Karakolu, Türkiye-İran-Irak sınırının kesiştiği noktada bulunuyor. (…) örgütünün geçiş güzergâhı üzerinde yer alıyor. O dönemde karakolda 70 asker bulunuyordu. Bunların yarısı geceleri karakolun dışındaki tepelik noktalarda pusu timi olarak görev yapıyordu.

Karakol askerlerinden Ramazan Çelik anlatıyor: “Çatışma dört buçuk saat sürdü. Yarım saatte pusu timleri devre dışı kaldı. Dört buçuk saatin dört saatini 25 kişi, teröristlerle çatışarak geçirdi.” PKK’lıların Çelik’e daha sonra anlattığına göre pusulardaki askerler uykuda yakalanmış, bazıları da çatışma bölgesini terk edip kaçmış. Çelik’e göre saldırının başlamasından yarım saat sonra pusu timlerinin bulunduğu bölgedeki silahların karakola yönelip mermi yağdırması, PKK’lıların bu anlattıklarını doğruluyor.

Saat iki buçuğa kadar süren çatışmada savunmayı, karakolun içindeki askerler üstlendi. 400 (…) tarafından mermi yağmuruna tutulan karakoldan yükselen yardım talebine hiçbir yerden olumlu cevap alınamadı. Ramazan Çelik, o ânı tekrar yaşıyor gibi anlatıyor: “Çevremizdeki köylerde 150-200 korucu vardı. Çatışmayı duymamış olmaları mümkün değil. Askerî destek de gelmedi. 4 buçuk saatte, Türkiye’nin en ücra köşesinden uçak da gelir, helikopter de.”

HELALLEŞİP, BOMBANIN ÜZERİNE ATLADI

Karakolda mühimmat sıkıntısı yaşadıklarını da dile getiriyor Çelik: “Mühimmat istemiştik, bize ağır silah geldi. Yakın çatışma silahı gerekiyordu. G-3, el bombası, roketatar gibi. Bunun yerine havan, uçaksavar göndermişler. Onların çok olması önemli değil. Mühimmatımız olsaydı karakol kesinlikle düşmezdi. Mermi bitince silah, çobanın elindeki değnekten farksız oluyor.” Çatışma esnasında Türk askerinin tecrübesizliğinden de yakınarak, “Mevziye kafayı sokan asker, merminin nereye gittiğine bakmadan ateş etti saatlerce.” diyor.

Çatışmada yaralı bir arkadaşının kendilerini nasıl kurtardığı ise hiç hafızasından silinmemiş Ramazan Çelik’in: “PKK’lılar el bombası atıyor, alıp geri atıyoruz üzerlerine. Ali Çelik diye bir arkadaşımız vardı. Yaralanmıştı, bayağı kan kaybediyordu. Mermiler bitti, mevziye el bombası geliyordu. Ali bize laf yetiştiriyordu bir yanda, öte taraftan da öleceğim diyordu. Mevziye el bombası gelince kendini üzerine kapattı ‘Hakkınızı helal edin.’ diyerek. Orada şehit oldu.”

Karakolun içine kadar sızan (…)ler, beş askeri mevzide yakalar. 4,5 saatlik karakol baskını esnasında gelmeyen Türk jetleri, askerlerin elleri bağlı şekilde PKK kamplarına doğru yol aldıkları altı günlük yolculuk esnasında dağları bombalamaya başlar. Ne var ki teröristler kamplarına ulaşırlar geldikleri gibi. Aynı yolculuğu yaşayan Hakan Pusat da niye yardım gelmediğini hiç öğrenemediklerini söylüyor.

Ortaklar Karakolu’nda yakalanan Ramazan Çelik, Tuncay Kavaklıoğlu, Hakan Pusat, Mehmet Sıkılgan ve İsmail Başaran’ın yanı sıra başka bölgelerde de ele geçirilen askerler aynı kampta buluşur: Alaattin Sürer, Tevfik Öztürk, Mustafa Özülker, Sedat Ağca, İbrahim Yaylalı… Türkiye’de ise o günlerde hiçbir yetkili bu askerlerin yaşayıp yaşayamadığını, nerede olduğunu açıklamaz. Aileler perişan olur. 8-9 ay kadar sonra bir gazetecinin PKK kamplarına ulaşmasıyla askerlerin yaşadığı ortaya çıkar.

YAŞAR OKUYAN, UMURSAMADI

Aileler çocuklarını PKK’nın elinden kurtarıp evlerine getirmek için bir araya gelir. Ancak yardım elini uzatan çıkmaz. Üstelik bunu engellemeye çalışanlar da olur. Ramazan Çelik’in ağabeyi Bünyamin Çelik, parti yetkilileri ile görüşürken Yaşar Okuyan ile sert bir tartışma yaşadıklarını anlatıyor. Okuyan da diğerleri gibi “Neden kurtarmaya uğraşıyorsunuz?” mantığıyla hareket etmektedir ona göre.

Ancak aileler mücadeleyi bırakmaz. Nihayetinde Refah Partisi Van Milletvekili Fethullah Erbaş, yardım etmeyi kabul eder. PKK’nın “Erbaş gelsin, askerleri vereceğiz.” açıklamasının terör örgütüne yakın bir gazetede yayımlanması üzerine ailelerin ümidi daha da artar. PKK kamplarının yolu tutulur askerleri geri almak için. Ve nihayet Türkiye’ye döner askerler. Fakat Erbaş, ‘hainlikle’ suçlanır Meclis çatısı altında. Askerlere de aynı gözle bakılmaya başlanır.

Hakan Pusat, “Etrafımda, niye mücadele etmediniz, niye ellerine düştünüz, niye çatışmadınız, diye soruyorlar. Anlamıyorlar. 4-5 saat çatıştık. Biz onlara sıkıyorduk, onlar bize sıkıyordu.” diyor. Pusat, tabutta eve gelmediği için bu tepkilerin yaşandığını söylüyor.

İŞSİZLİK HAKAN PUSAT’IN KADERİ OLMUŞ

Hakan Pusat döndükten sonra Fethullah Erbaş’ın girişimiyle bir fabrikada işe girer. Bir yıl sonra atılır. Ardından kapı kapı dolaşıp iş arar; ancak nafiledir bu çabalar. Halde hamallık yapar, simit satar sokaklarda, pazarcılıkla uğraşır bir süre. Bu işlerin hiçbirisi uzun süreli olmaz. Bir akrabası demir çelik fabrikasında iş bulur, üç dört ay sonra kapıya koyulur. Üç buçuk yıl boyunca askerde ve dağda yaşadıklarının psikolojisini bozduğunu, dikkatini artık toparlayamadığını anlatıyor. Mahallede onu tanıyanlar da “Kafayı çizdi bu, kaçırma olayından sonra.” diyor.

“Çalışamıyorum, beyin ölmüş durumda. Geldim geleli bir odada duruyorum. Ailem çalışıyor, hanımım çalışıyor. 97’den beri evdeyim.” diyen Hakan Pusat, Ankara Dışkapı SSK Hastanesi’nde iki ay kadar psikiyatri tedavisi de görmüş. Eşinin çalıştığı okuldan arta kalan yemekler de sofraya gelmiş o dönemde. Kaçırma olayını konuşalım diye buluştuğumuzda, bakkala 600 YTL borcun biriktiğini söyleyen Pusat, kendisine sahip çıkılmasını istiyor: “Devlet yardım edecek bize. Ben gâvur muyum? Türk askeriyim, bilerek mi ellerine düştüm, çatışmada ellerine düştüm. Bana ne yapıyorsun diye sormadılar. İş güç yok. Çalışamıyoruz. Millet de iş vermiyor bu olaylardan sonra.”

AİLELER: ÇOCUKLARIMIZ HÂLÂ NORMALLEŞMEDİ

Çanakkale’nin Çan ilçesinde yaşayan İsmail Başaran’ın babası Kadir Başaran, kendilerine o dönemde sahip çıkan olmadığını söylüyor. Bir buçuk yıla yakın PKK kampında kalan İsmail, “Halen o 15 aylık esir hayatının psikolojik rahatsızlığını yaşamaktayım. Halen o günler aklıma geldikçe uykularım kaçıyor. Rüyalarıma giriyor o günler. Yaşadıklarımız kolay şeyler değil. Tabii ki eseri kalıyor. Haddinden fazla zorluklar yaşadık.” diyor. Anne babası da perişan olmuş bu sürede. Evine döndükten sonra diğer askerlerin aksine devlet yardım elini uzatmış İsmail Başaran’a. PKK’nın elinde kaldığı günler için toplu bir para almış. Şu an esnaflık yapıyor; ancak basında kendisiyle ilgili o günlere dair haberler çıkınca küçük ilçede zor durumda kalıyor.

Ailelerin birçoğu 1995’te yaşanan olayların hatırlanmaması için çocuklarının konuşmasını istemiyor. İstanbul Sultanbeyli’de yaşayan Gülsüm Kavaklıoğlu da kaçırılan erlerden oğlu Tuncay’ın Türkiye’ye döndükten sonra psikolojisinin bozulduğunu söylüyor: “18 ay orada kaldı, bize hiçbir şey anlatmadı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Millet, devlet beni küçümsedi. Kendi isteği ile gitti denildi. Başta büyükler söyledi.” Oğlunu evlendirip asker ocağına gönderen Gülsüm Hanım, dokuz aylıkken babasız kalmış. Bu yüzden, “Torunum bana benzemesin diye dağa çıktım, oğlumu almak için.” diye konuşuyor.

O dönemde kimsenin kendilerine sahip çıkmadığından, kimsenin bilgi vermediğinden yakınıyor. Anne Kavaklıoğlu. Oğlunun yaralı olarak PKK’nın elinden kurtulup geldiğini, hâlâ da çalışamadığını anlatıyor: “Bir iş yaptığı yok. Dört tane torunum var. Biz bakıyoruz torunlarımıza. Kendi evimizde oturuyor. İkisi benim yanımda duruyor. Oğlum bugüne kadar hiç anlatmadı yaşadıklarını. Morali bozulmasın diye biz de hiç sormadık.”

KÜRT KÖKENLİ ASKERE PKK EZİYETİ

(…)örgütünün yakaladığı askerlerden biri de bugün 33 yaşında olan Tevfik Öztürk idi. Şemdinli’nin Kayalar köyüne yakın bir yerde pusu kuran timde yer alıyordu. PKK’lıların ani baskınıyla 7 asker şehit düştü, bir asteğmen hemen olay yerini terk etti. Önce Şehidan kampına, ardından İran’a götürüldü, oradan Harpuk, Zap ve Avaşin kamplarını dolaştı sırayla Er Tevfik Öztürk. Yakalanan diğer askerlerle beraber Zap Kampı’nda bir buçuk yıl kaldı.

İşkence görmediklerini; ancak psikolojik olarak çok ezildiklerini anlatan Tevfik Öztürk, diğer arkadaşlarıyla beraber yeraltında sığınak kazıyor, yemek yapıyordu. Kurtulunca ifadeleri alınıp terhisi verildi.

Şu an Adıyaman’da yaşıyor Öztürk. “Psikolojik sorun hâlâ var. Üç ayda bir doktora kontrole gidiyorum. Devlet gereken duyarlılığı göstermedi. Gazilik muamelesi yapması gerekirken yapmadılar. İş veya maaş vermediler.” diyor. Tevfik, 17 ay 11 gün PKK kampında tutuldu, memleketine döndüğünde ise etrafındakilerden kimisi tarafından PKK’lı ilan edildi. Hâlbuki Kürt olmasından dolayı PKK, kendi safına çekmek için uzun süre eziyet etmiş: “Ben Kürt olduğum halde size (PKK) kesinlikle katılmam dedim. Sizin fikrinizi, ideolojinizi beğenmiyorum deyip rest çektim. Ama Türkiye’de olumsuz yaklaşanlar oldu. Bu adam PKK’nın içinden diyorlar. Hor, hakir gören var. Niye şehit olmadınız diyorlar. Ama anlatamıyoruz. Biz teslim olmadık, yakalandık.”

Şemdinli Ortaklar Karakolu’ndan kaçırılan askerlerin içinde psikolojik olarak en iyi görüneni Kayseri’nin Ebiç kasabasında yaşayan Ramazan Çelik. Bir tekstil fabrikasında çalışıyor bugün. 1995’teki olayların izlerini ise hâlâ hafızasında taşıyor. Aslında işvereni, Ramazan’ın hatalarını görmezden geldiği için uzun süredir aynı işte çalışıyor. Ağabeyi Bünyamin Çelik, kardeşinin geçmişi hatırlamaması için konuşmasını istemiyor. PKK’nın elinden kurtulduktan sonra evlenmiş, üç çocuğu dünyaya gelmiş Ramazan Çelik’in. “Hiç o konulara girmedik, girmeyiz de. Suskun vaziyette. Döndükten sonra daha hassaslaştı. Bazı şeylere tahammül edemiyor.” diyor ağabey Çelik.

Mehmet Ali Şahin, Doğu Perinçek gibi isimler Hakkâri Dağlıca’da kaçırılan askerlerle ilgili “Keşke tabutları gelseydi”, “Dönmelerine sevinemedik” türünden açıklamalar yaptı. 1996 yılında Mesut Yılmaz da “Bu askerler PKK ile kaçtı.” diyordu. Ramazan Çelik askerlerin kaçmadığını, siyasilerin bu konuyu çarpıttığını düşünüyor. “Eğer asker kaçacak olsa, niye emir altına girsin? 18 ay askerlik yapıyor. İçinde Türklük davası, inancı olmayan orada durmaz.” diyen Çelik, devletin bu askerlere duyarsız davrandığını, onları umursamadığını iddia ediyor: “Yetkililer, ne olacak beş asker PKK’nın elinde kalsın, demiş olabilir. Biz ümitsizliğe kapılıyorduk. Askerliğimin bitmesine on iki gün vardı. Yakalandığım gün ise yaşayan bir ölü oldum. Döndüğümüzde devlet, durumun nedir, ne yapıyorsun, psikolojin nedir diye sormalıydı. Ama sormadı.” Tüm bunlara rağmen Ramazan Çelik’in yakınları bu olayın izlerinin kalmaması için çok dikkat etmiş. Kaçırma olayından hiç söz açılmamış, açılırsa da hemen başka konuya geçilmiş.

YARALI ASTEĞMEN, KORKUP AVRUPA’YA KAÇMIŞ

İki asker vardı ki onların sicillerine firar ve PKK ile işbirliği ifadesi yazıldı. Aydınlı Mustafa Özülker, orman mühendisliği okuduktan sonra asteğmen olarak Şırnak’ın yolunu tutar. 20 kişiyi bulan timiyle, komutanlarının uyarmasına rağmen PKK’lıların olduğu bir bölgeye girer. Bütün tim şehit düşerken, Asteğmen Özülker yaralı halde PKK’nın eline geçer. Bir gözünü kaybetmiştir, vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar bulunmaktadır. Katır sırtında önce Kuzey Irak’a, oradan da Şam’a tedavi için götürülür. Ardından Mustafa Özülker, aynı kampta bulunan arkadaşlarının anlatımıyla PKK’ya sempati duyup Hollanda’ya geçer, halen de bu ülkede yaşıyor. Ramazan Çelik, bu “sempatinin” ölüm korkusundan kaynaklandığını savunuyor.

“Benim yaram çok derin. Devlet, PKK çocuğumu bu hale getirdi. 14 sene bu ızdırabı çektik. Çocuğum gözünü kaybetti; milleti, devleti için. O ölmedi; ama biz yaşarken öldük. Çok zor günler yaşadık.” diyen asteğmenin annesi Ayşe Özülker, oğlunun üç dört ay hapiste yattıktan sonra Türkiye’ye serbest bir şekilde gelip gitmeye başladığını ifade ediyor. Oğluyla ilgili konuşmaya başlayınca fenalaşıyor Ayşe Hanım. Ayları, günleri takip edemediğini anlatıyor. Şehit haberlerini veren televizyon kanalını hemen kapattıklarını dile getiriyor.

EVLADIMA NE İŞ VERDİLER, NE KIZ!

PKK’nın kaçırdığı askerlerden biri de İbrahim Yaylalı idi. Öldü sanılıyordu ailesince, komutanı ise ‘firari’ diye işlemişti siciline. PKK’nın baskısı üzerine doldurulan bir kasette Türkiye’yi kötülüyordu. Bu korkudan dolayı önce dönmek istemedi ülkeye, arkadaşlarının ikna etmesiyle kabul etti. Diyarbakır Cezaevi’nin yolu göründüğünde sıkıntılı günler başlıyordu. “İki ay cezaevine attılar. Çok dövdüler orada.” diyor anne Yaylalı. Güvenlik güçlerinin gözünde şüphelidir o artık, bir bakıma PKK işbirlikçisidir. O nedenle başvurduğu her iş kapısından geri çevrilir. “Oğlumu çalıştırmıyorlar. Ona anarşistlerin elinde kaldı, bunu çalıştırmayın diyorlar. Çocuğum bunlardan dolayı çalışamıyor. Nereye işe gitse, polisler bildiriyor. Bir işe giremiyor. Takip ediyorlar sürekli. Kız vermiyorlar. Çok çektik. Hükümet bir iş verse iyi olur. Yarın biz ölünce ne yapar?” diyor Ünver Hanım.

Tevfik Öztürk de bu yaşananlardan dolayı İbrahim Yaylalı’nın askerliğini sil baştan yeniden yaptığını anlatıyor. Ne arkadaşlarını belirleyebildiğini ne de çalışabildiğini söyleyen İbrahim Yaylalı ise polisin ilgili biriminin sürekli kendisini takip ettiğini ifade ediyor: “Bu adam şöyledir, bu adam böyledir diyorlar. Olanca olumsuzluğu yaşıyorum. Eve polis baskınları oluyor.”

BİZ ÇEKTİK, ONLAR ÇEKMESİN

Askerlerin kaçırılmasının üzerinden 12 yıl geçti. Benzer bir olay bu kez geçtiğimiz günlerde yine ekranlara taşındı. 1995’te kaçırılan askerlerin hepsi, kendilerinin 18 aya yakın PKK kamplarında kurtarılmayı beklediklerini söyleyip “Devlet bizle ilgilenmedi.” diyor. PKK’nın elinden askerleri kurtaran Fethullah Erbaş, “Annelerin gözyaşına dayanamadım.” diyor. Erbaş, asıl döndükten sonra sahiplenilecek bu çocuklara hiç kimsenin el atmadığından şikayetçi. Askerlerin 12 yıllık dramı biteceğe benzemiyor. Hepsi sanki, “Biz çektik, Dağlıca’dan gelenler çekmesin” diyorlar bir ağızdan…

Yorum bırakın